Bir Küçük Osmancık Vardı Kitap Özeti
Kitabın Adı : Bir Küçük Osmancık Vardı
Yazarı : Hasan Nail Canat
Kitabın Özeti
KONUSU: İnsan, ne kadar büyük acılarla karşılaşırsa karşılaşsın,
yine de ümidini kaybetmemelidir. Kitapta, küçük ya larda kaçırılan bir
çocuğun, uzun yıllardan sonra, ailesine kavuşması gayet güzel ve yalın
bir şekilde anlatılmaktadır.
Abdullah Bey, inşaat çivisi imal eden bir fabrikanın sahibi idi. İşleri
yerinde, evine bağlı bir hanımı, Osman isimli küçük bir de çocuğu vardı.
Bir gün, gündüz vakti, evine postacı kılığında bir soyguncu girip, evin
hanımını bayıltarak çelik kasayı açtı. Para bulamayınca, bu sefer de,
ağladığı için sesini duyduğu bebeği kaçırmaya karar verdi. Çünkü eli boş
dönmek istemiyordu.
Abdullah Bey İş yerindeydi. Çalan telefonu açınca, karşısındaki ses,
çocuğunu kaçırdığını, karısının evde baygın bir şekilde yattığını, hemen
evine gitmesini ve polise haber vermemesini söyledi. Şaşkın ve
kararsızdı. Evi aradığında telefona cevap verilmemesi kuşkularını
artırdı ve hemen evine koştu. Hanımı perişan bir vaziyette
ağlamaktaydı. Sakinleştirmeye çalıştı.
Birkaç saat endişeli bekleyişten sonra, beklediği telefon geldi. Arayan
aynı sesti. Yarın akşam şu kadar parayı falan yere getirmesini ve
polise de haber vermemesini bir kere daha söyleyip, telefonu kapattı.
Çocuğu Pendik’te yıkık bir eve götürmüşlerdi. Çetenin reisi Apo isimli
tipsiz bir herifti. Avaresinin birinin adı Zevzek’ti. Bir de İstanbul’a
artist olmak İçin gelip, aradığını bulamayıp da kötü yola düşen,
Romantik isimli sevgilisi vardı.
Abdullah Bey’in eşi, kocasından habersiz durumu akrabaları komiser
Mahmut’a bildirmişti. Mahmut Bey, iki sivil polis gönderdi. Bilinen
soruşturmaları yaptılar. Bahçıvanın bu Abdullah Bey, inşaat çivisi imal
eden bir fabrikanın sahibi i-di. İşleri yerinde, evine bağlı bir hanımı,
Osman isimli küçük bir de çocuğu vardı.
Bir gün, gündüz vakti, evine postacı kılığında bir soyguncu girip, evin
hanımını bayıltarak çelik kasayı açtı. Para bulamayınca, bu sefer de,
ağladığı için sesini duyduğu bebeği kaçırmaya karar verdi. Çünkü eli boş
dönmek istemiyordu.
Abdullah Bey İş yerindeydi. Çalan telefonu açınca, karşısındaki ses,
çocuğunu kaçırdığını, karısının evde baygın bir şekilde yattığını, hemen
evine gitmesini ve polise haber vermemesini söyledi. Şaşkın ve
kararsızdı. Evi aradığında telefona cevap verilmemesi kuşkularını
artırdı ve hemen evine koştu. Hanımı perişan bir vaziyette
ağlamaktaydı. Sakinleştirmeye çalıştı.
Birkaç saat endişeli bekleyişten sonra, beklediği telefon geldi. Arayan
aynı sesti. Yarın akşam şu kadar parayı falan yere getirmesini ve
polise de haber vermemesini bir kere daha söyleyip, telefonu kapattı.
Çocuğu Pendik’te yıkık bir eve götürmüşlerdi. Çetenin reisi Apo isimli
tipsiz bir herifti. Avaresinin birinin adı Zevzek’ti. Bir de İstanbul’a
artist olmak İçin gelip, aradığını bulamayıp da kötü yola düşen,
Romantik isimli sevgilisi vardı.
Abdullah Bey’in eşi, kocasından habersiz durumu akrabaları komiser
Mahmut’a bildirmişti. Mahmut Bey, iki sivil polis gönderdi. Bilinen
soruşturmaları yaptılar. Bahçıvanın bu diyse de, Abdullah Bey “Senin
kabahatin yok!” diyerek buna müsaade etmedi.
Karı koca, gece gündüz çocuklarına kavuşmak İçin Allah’a dua ediyorlardı.
Osman’a ne olmuştu? Tesadüfen orada durmak zorunda kalan bir kamyonda
anası-babası Van depreminde ölmüş olan, on iki yaşmdaki muavin Garip’in
ağlayan bir bebek sesi işiten hassas kulakları sayesinde, Garip ve
ustası Ali tarafından bulunduğu yerden alınmış, kendisi de kimsesiz
büyümüş bu çocuk tarafından altı değiştirilmiş, karnı doyurulmuştu.
Ali ve Garip, yanlarında, özellikle Garip’e iyice alışmış olan Osman’la
birlikte, yaklaşık on beş saat yolculuktan sonra, yaşadıkları
Kayseri’ye varmışlardı. Ali’nin Fatoş ve Nihat isimli iki küçük çocuğu
vardı. Hanımına Osman’ı da teslim etti. İyi yürekli olan kadıncağız
Osman’ı yıkadı, karnını doyurdu, temiz elbiseler giydirdi. Fatoş kız
Osman’ı çok sevmişti, onunla oyunlar oynadı, oyuncaklarını verdi.
Ali’nin aklına, Garip ve Osman’ı yanına alarak, Kayseri’ye yakın bîr
köyde çiftliği olan, ancak çocukları olmadığı için çok üzülen ve
kendisine “bir çocuk bulursa evlatlık alacağım” devamlı olarak söyleyen
Bünyamin Amca ile Şerife Hanım’ların evine götürmek geldi. Yola çıkarak
ikisini de onlara bıraktı. Çocuksuz anne ve baba, birdenbire iki çocuk
sahibi oldukları için çok sevinmişlerdi. Sessiz çiftlik evleri, cıvıl
avıl neşe ile dolmuştu.
Osman’ın anne ve babası ise aylarca normal hayata dönemediler.
Annesinin saçları ağarmış, zayıflamıştı. Abdullah Bey, eşini fazla
üzmemek için acısını içine atmış; ama o da epeyce zayıflamıştı. Ayşe
Kadın ve oğlu Murat’ı evin içine almışlar, bahçeye bakması için Gül Dede
isimli bir bahçıvan bulmuşlardı. Gül Dede, ismine yakışır bir şekilde,
bahçeye gül gibi bakıyordu. Yanlarından bir dakika bile ayrılmayan
Abdullah Bey’in yeğeni Zarife de edebiyat fakültesini bitirmiş ve lisede
Biı gün yaşlı bir kadın gelerek, eski bahçıvanın hapisten çıktığını \
e kansı Ayşe ile görüşmek istediğini bildirdi. Ayşe, Abdullah Bry’Ie
Fatma Hanım’ın bilgisi dahilinde gidip görüştü, kocasına “Namusunla
yaşayacağını ispatla, o zaman gelirim.” der ve tekrar yaşadığı yere
döner.
Osmancık, çiftliğin neşesi olmuştu. Adını bilmedikleri için Hüseyin
koymuşlardı. Garip abisi on altı, kendisi de altı yaşına gelmişti. Garip
ve Hüseyin onları ana baba diye çağırıyorlardı. Bünyamin Ağa, sık sık
Garip’i, Hüseyin’e durumu sezdirmemesi için ikaz ediyordu.
Bir gün Bünyamin Ağa rahatsızlandı ve Kayseri’de hastaneye yatırıldı.
Aradan bir hafta geçmişti ki, Şerife Hanım ağlaya ağlaya eve geldi.
Bünyamin Ağa ölmüştü. Çocuklar bir kere daha babasız kalmışlardı.
¦ < ¦
Köşkte hayat ister istemez tekrar normale dönmüştü. Osmancık kaybolalı
ise aradan yedi yıl geçmişti. Abdullah Bey ile Şerife Hanım’ın bir
kızları olmuş, adını Şükran koymuşlardı. Yeni çocukları onlar için büyük
bir teselli kaynağı olmuştu. Ancak, bu seferde Ayşe’nin kocası
huzursuzluk veriyordu.
Bir gün Ayşe, her tarafı morarmış bir halde geldi. Islah olmuş
zannederek yanına yerleştiği kocası, üç aydır çalışmıyordu. Birkaç ay
önce Kemal’in trafik kazası geçirerek hastaya yattığını iddia etmiş ve
bu bahaneyle para koparabileceğini ummuştu. Ama Abdullah Bey’in
hastaneye giderek araştırması sonucu böyle bir durumun yalan olduğu
ortaya çıktı. Abdullah Bey’den para istemesi için sürekli tehdit ettiği
ve kullandığı Ayşe’yi ve oğlu Kemal’i bu sefer de evden kovmuştu.
Onları tekrar kabul edip, kucak açtılar.
Köyde ise Osmancık (Hüseyin) ilkokulu bitirmişti. Çiftlik işleri
Garip’in bütün gayreti ile çalışması sonucu devam ediyordu. Ama onun da
askere gitmesi sonucu, tüm işler Şerife Hanım’a ağır gelmeye başladı.
Aynı zamanda, köyden birisinin Hüseyin’e Şerife Hanım’ın öz annesi
olmadığını söylemesi tehlikesi de her an vardı. Bu nedenle taşınmaya
karar verdi ve kocasının İstanbul’daki ağabeyine mektup yazarak
niyetini bildirdi. Onayım alınca, ilk görüşte büyük bir şaşkınlık
yaşadığı İstanbul’a, Selahattin Bey’in hemen yakınında bahçeli bir ev
satın alarak yerleşti. Böylece Osmancık da yeniden İstanbul’a dönmüştü.
Hüseyin, amcasının kızı Şebnem ile aynı sınıfta okuyordu. Şebnem ne
kadar tembel ise, Hüseyin de o kadar çalışkandı. Bu durum büyük bir
huzursuzluk yaratıyordu. Babasının sık sık Hüseyin’i örnek göstermesi,
Şebnem’ın Hüseyin’i kıskanmasına ve onunla konuşmamasına yol açmıştı.
Babası, dersleri kötü olan kızının Hüseyin’le beraber ders çalışmasını
istiyor, ancak kızı buna yanaşmıyordu.
Garip askerliğini bitirip gelmişti. Sık sık Hüseyin’le birlikte
İstanbul’u gezmeye çıkıyorlardı. Hüseyin’in şaka ile “Araba alalım,
böylece sen de bizle gelirsin, ağrıyan dizlerin de yorulmaz.” sözünü
bile ciddiye alan Şerife Hanım, sürpriz olarak bir de taksi almıştı. Bu
arada Garip’i evlendirdiler. Hayat böylece devam edip gidiyordu. Hüseyin
okulda daha da başarılı bir öğrenci oluyorken, Şebnem tembelliğe devam
ediyordu. Nitekim sınıfta kaldı. Babası da onu okula göndermeme kararı
aldı.
Şebnem, bir gün Hüseyin ile yalnız görüşerek ondan bütün yaptıkları için
özür dileyerek, Hüseyin’den tekrar okula gitmesi için kendisine
yardımcı olmasını istedi. Hüseyin, Selahattin Bey’e adeta yalvarırcasına
ricada bulununca, Şebnem’in babası onu kırmadı ve kabul etti.
Böylece, birlikte Eylül ayında yapılacak sınavlar için ders çalışmaya
başladılar. Nitekim Şebnem sınıfını geçti. Bir daha da sınıfta kalmadı.
Beraber liseye yazıldılar. Aynı sınıfta idiler. Hüseyin okulda herkes
tarafından sevilen ve sayılan bir öğrenci idi. Şebnem’e her konuda
yardımcı oluyordu. Hüseyin ise artık lise üçüncü sınıfta idi. Üstelik
edebiyat dalında, gayet başarılı hikâyeler yazıyor, okulun duvar
gazetesini çıkarıyordu.
Kitabın Adı : Bir Küçük Osmancık Vardı
Yazarı : Hasan Nail Canat
Kitabın Özeti
KONUSU: İnsan, ne kadar büyük acılarla karşılaşırsa karşılaşsın,
yine de ümidini kaybetmemelidir. Kitapta, küçük ya larda kaçırılan bir
çocuğun, uzun yıllardan sonra, ailesine kavuşması gayet güzel ve yalın
bir şekilde anlatılmaktadır.
Abdullah Bey, inşaat çivisi imal eden bir fabrikanın sahibi idi. İşleri
yerinde, evine bağlı bir hanımı, Osman isimli küçük bir de çocuğu vardı.
Bir gün, gündüz vakti, evine postacı kılığında bir soyguncu girip, evin
hanımını bayıltarak çelik kasayı açtı. Para bulamayınca, bu sefer de,
ağladığı için sesini duyduğu bebeği kaçırmaya karar verdi. Çünkü eli boş
dönmek istemiyordu.
Abdullah Bey İş yerindeydi. Çalan telefonu açınca, karşısındaki ses,
çocuğunu kaçırdığını, karısının evde baygın bir şekilde yattığını, hemen
evine gitmesini ve polise haber vermemesini söyledi. Şaşkın ve
kararsızdı. Evi aradığında telefona cevap verilmemesi kuşkularını
artırdı ve hemen evine koştu. Hanımı perişan bir vaziyette
ağlamaktaydı. Sakinleştirmeye çalıştı.
Birkaç saat endişeli bekleyişten sonra, beklediği telefon geldi. Arayan
aynı sesti. Yarın akşam şu kadar parayı falan yere getirmesini ve
polise de haber vermemesini bir kere daha söyleyip, telefonu kapattı.
Çocuğu Pendik’te yıkık bir eve götürmüşlerdi. Çetenin reisi Apo isimli
tipsiz bir herifti. Avaresinin birinin adı Zevzek’ti. Bir de İstanbul’a
artist olmak İçin gelip, aradığını bulamayıp da kötü yola düşen,
Romantik isimli sevgilisi vardı.
Abdullah Bey’in eşi, kocasından habersiz durumu akrabaları komiser
Mahmut’a bildirmişti. Mahmut Bey, iki sivil polis gönderdi. Bilinen
soruşturmaları yaptılar. Bahçıvanın bu Abdullah Bey, inşaat çivisi imal
eden bir fabrikanın sahibi i-di. İşleri yerinde, evine bağlı bir hanımı,
Osman isimli küçük bir de çocuğu vardı.
Bir gün, gündüz vakti, evine postacı kılığında bir soyguncu girip, evin
hanımını bayıltarak çelik kasayı açtı. Para bulamayınca, bu sefer de,
ağladığı için sesini duyduğu bebeği kaçırmaya karar verdi. Çünkü eli boş
dönmek istemiyordu.
Abdullah Bey İş yerindeydi. Çalan telefonu açınca, karşısındaki ses,
çocuğunu kaçırdığını, karısının evde baygın bir şekilde yattığını, hemen
evine gitmesini ve polise haber vermemesini söyledi. Şaşkın ve
kararsızdı. Evi aradığında telefona cevap verilmemesi kuşkularını
artırdı ve hemen evine koştu. Hanımı perişan bir vaziyette
ağlamaktaydı. Sakinleştirmeye çalıştı.
Birkaç saat endişeli bekleyişten sonra, beklediği telefon geldi. Arayan
aynı sesti. Yarın akşam şu kadar parayı falan yere getirmesini ve
polise de haber vermemesini bir kere daha söyleyip, telefonu kapattı.
Çocuğu Pendik’te yıkık bir eve götürmüşlerdi. Çetenin reisi Apo isimli
tipsiz bir herifti. Avaresinin birinin adı Zevzek’ti. Bir de İstanbul’a
artist olmak İçin gelip, aradığını bulamayıp da kötü yola düşen,
Romantik isimli sevgilisi vardı.
Abdullah Bey’in eşi, kocasından habersiz durumu akrabaları komiser
Mahmut’a bildirmişti. Mahmut Bey, iki sivil polis gönderdi. Bilinen
soruşturmaları yaptılar. Bahçıvanın bu diyse de, Abdullah Bey “Senin
kabahatin yok!” diyerek buna müsaade etmedi.
Karı koca, gece gündüz çocuklarına kavuşmak İçin Allah’a dua ediyorlardı.
Osman’a ne olmuştu? Tesadüfen orada durmak zorunda kalan bir kamyonda
anası-babası Van depreminde ölmüş olan, on iki yaşmdaki muavin Garip’in
ağlayan bir bebek sesi işiten hassas kulakları sayesinde, Garip ve
ustası Ali tarafından bulunduğu yerden alınmış, kendisi de kimsesiz
büyümüş bu çocuk tarafından altı değiştirilmiş, karnı doyurulmuştu.
Ali ve Garip, yanlarında, özellikle Garip’e iyice alışmış olan Osman’la
birlikte, yaklaşık on beş saat yolculuktan sonra, yaşadıkları
Kayseri’ye varmışlardı. Ali’nin Fatoş ve Nihat isimli iki küçük çocuğu
vardı. Hanımına Osman’ı da teslim etti. İyi yürekli olan kadıncağız
Osman’ı yıkadı, karnını doyurdu, temiz elbiseler giydirdi. Fatoş kız
Osman’ı çok sevmişti, onunla oyunlar oynadı, oyuncaklarını verdi.
Ali’nin aklına, Garip ve Osman’ı yanına alarak, Kayseri’ye yakın bîr
köyde çiftliği olan, ancak çocukları olmadığı için çok üzülen ve
kendisine “bir çocuk bulursa evlatlık alacağım” devamlı olarak söyleyen
Bünyamin Amca ile Şerife Hanım’ların evine götürmek geldi. Yola çıkarak
ikisini de onlara bıraktı. Çocuksuz anne ve baba, birdenbire iki çocuk
sahibi oldukları için çok sevinmişlerdi. Sessiz çiftlik evleri, cıvıl
avıl neşe ile dolmuştu.
Osman’ın anne ve babası ise aylarca normal hayata dönemediler.
Annesinin saçları ağarmış, zayıflamıştı. Abdullah Bey, eşini fazla
üzmemek için acısını içine atmış; ama o da epeyce zayıflamıştı. Ayşe
Kadın ve oğlu Murat’ı evin içine almışlar, bahçeye bakması için Gül Dede
isimli bir bahçıvan bulmuşlardı. Gül Dede, ismine yakışır bir şekilde,
bahçeye gül gibi bakıyordu. Yanlarından bir dakika bile ayrılmayan
Abdullah Bey’in yeğeni Zarife de edebiyat fakültesini bitirmiş ve lisede
Biı gün yaşlı bir kadın gelerek, eski bahçıvanın hapisten çıktığını \
e kansı Ayşe ile görüşmek istediğini bildirdi. Ayşe, Abdullah Bry’Ie
Fatma Hanım’ın bilgisi dahilinde gidip görüştü, kocasına “Namusunla
yaşayacağını ispatla, o zaman gelirim.” der ve tekrar yaşadığı yere
döner.
Osmancık, çiftliğin neşesi olmuştu. Adını bilmedikleri için Hüseyin
koymuşlardı. Garip abisi on altı, kendisi de altı yaşına gelmişti. Garip
ve Hüseyin onları ana baba diye çağırıyorlardı. Bünyamin Ağa, sık sık
Garip’i, Hüseyin’e durumu sezdirmemesi için ikaz ediyordu.
Bir gün Bünyamin Ağa rahatsızlandı ve Kayseri’de hastaneye yatırıldı.
Aradan bir hafta geçmişti ki, Şerife Hanım ağlaya ağlaya eve geldi.
Bünyamin Ağa ölmüştü. Çocuklar bir kere daha babasız kalmışlardı.
¦ < ¦
Köşkte hayat ister istemez tekrar normale dönmüştü. Osmancık kaybolalı
ise aradan yedi yıl geçmişti. Abdullah Bey ile Şerife Hanım’ın bir
kızları olmuş, adını Şükran koymuşlardı. Yeni çocukları onlar için büyük
bir teselli kaynağı olmuştu. Ancak, bu seferde Ayşe’nin kocası
huzursuzluk veriyordu.
Bir gün Ayşe, her tarafı morarmış bir halde geldi. Islah olmuş
zannederek yanına yerleştiği kocası, üç aydır çalışmıyordu. Birkaç ay
önce Kemal’in trafik kazası geçirerek hastaya yattığını iddia etmiş ve
bu bahaneyle para koparabileceğini ummuştu. Ama Abdullah Bey’in
hastaneye giderek araştırması sonucu böyle bir durumun yalan olduğu
ortaya çıktı. Abdullah Bey’den para istemesi için sürekli tehdit ettiği
ve kullandığı Ayşe’yi ve oğlu Kemal’i bu sefer de evden kovmuştu.
Onları tekrar kabul edip, kucak açtılar.
Köyde ise Osmancık (Hüseyin) ilkokulu bitirmişti. Çiftlik işleri
Garip’in bütün gayreti ile çalışması sonucu devam ediyordu. Ama onun da
askere gitmesi sonucu, tüm işler Şerife Hanım’a ağır gelmeye başladı.
Aynı zamanda, köyden birisinin Hüseyin’e Şerife Hanım’ın öz annesi
olmadığını söylemesi tehlikesi de her an vardı. Bu nedenle taşınmaya
karar verdi ve kocasının İstanbul’daki ağabeyine mektup yazarak
niyetini bildirdi. Onayım alınca, ilk görüşte büyük bir şaşkınlık
yaşadığı İstanbul’a, Selahattin Bey’in hemen yakınında bahçeli bir ev
satın alarak yerleşti. Böylece Osmancık da yeniden İstanbul’a dönmüştü.
Hüseyin, amcasının kızı Şebnem ile aynı sınıfta okuyordu. Şebnem ne
kadar tembel ise, Hüseyin de o kadar çalışkandı. Bu durum büyük bir
huzursuzluk yaratıyordu. Babasının sık sık Hüseyin’i örnek göstermesi,
Şebnem’ın Hüseyin’i kıskanmasına ve onunla konuşmamasına yol açmıştı.
Babası, dersleri kötü olan kızının Hüseyin’le beraber ders çalışmasını
istiyor, ancak kızı buna yanaşmıyordu.
Garip askerliğini bitirip gelmişti. Sık sık Hüseyin’le birlikte
İstanbul’u gezmeye çıkıyorlardı. Hüseyin’in şaka ile “Araba alalım,
böylece sen de bizle gelirsin, ağrıyan dizlerin de yorulmaz.” sözünü
bile ciddiye alan Şerife Hanım, sürpriz olarak bir de taksi almıştı. Bu
arada Garip’i evlendirdiler. Hayat böylece devam edip gidiyordu. Hüseyin
okulda daha da başarılı bir öğrenci oluyorken, Şebnem tembelliğe devam
ediyordu. Nitekim sınıfta kaldı. Babası da onu okula göndermeme kararı
aldı.
Şebnem, bir gün Hüseyin ile yalnız görüşerek ondan bütün yaptıkları için
özür dileyerek, Hüseyin’den tekrar okula gitmesi için kendisine
yardımcı olmasını istedi. Hüseyin, Selahattin Bey’e adeta yalvarırcasına
ricada bulununca, Şebnem’in babası onu kırmadı ve kabul etti.
Böylece, birlikte Eylül ayında yapılacak sınavlar için ders çalışmaya
başladılar. Nitekim Şebnem sınıfını geçti. Bir daha da sınıfta kalmadı.
Beraber liseye yazıldılar. Aynı sınıfta idiler. Hüseyin okulda herkes
tarafından sevilen ve sayılan bir öğrenci idi. Şebnem’e her konuda
yardımcı oluyordu. Hüseyin ise artık lise üçüncü sınıfta idi. Üstelik
edebiyat dalında, gayet başarılı hikâyeler yazıyor, okulun duvar
gazetesini çıkarıyordu.
Cuma Eyl. 13, 2013 12:19 am tarafından ash
» Dönüyoruz..
Ptsi Haz. 10, 2013 7:12 am tarafından Kim Possible
» iCarly. Season 1 Volume 1 DVD. Special Spaghetti. ( İlk Bölümü )
Paz Ağus. 26, 2012 9:18 pm tarafından zeyno7277
» Freddie Ve Sam , Carly'nin müziklerini söylerse ( İcarly Yeni Bölüm )
Paz Ağus. 12, 2012 7:27 pm tarafından zeyno7277
» Carly Dönüyor. ( İcarly Yeni bölüm )
Paz Ağus. 12, 2012 7:23 pm tarafından zeyno7277
» İcarly Yeni Bölümler !
Paz Ağus. 12, 2012 7:22 pm tarafından zeyno7277
» iCarly Spencer ve onun "düşmanı" ( Yeni Bölüm )
Paz Ağus. 12, 2012 7:12 pm tarafından zeyno7277
» İcarly yemek zamanı ?
Cuma Ağus. 03, 2012 4:02 pm tarafından suleyman1234
» Zoey 101 - 3. sezon 1. bölüm (GoodBye Zoey)
Perş. Mart 22, 2012 2:27 am tarafından tuana